16.04.2011

Gardırop Sendromu

       Gardırop Sendromu
‘’ Siyahın karşı konulmaz gücü ‘’

Her gün bir şekilde bloglardan ya da dergilerden modanın gidişatı, tasarımcıların yaptıkları, kıyafetlerin kesimleri, trend renkleri hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Vitrine yansıyanlardan gardırobumuzda yer açıyoruz.
Zamanın akışı ile modanın çemberinin tam ortasındayken üstelik dolabınız kıyafetten taşarken an gelip gardırobun önünde bakakalıyor musunuz?
Yoksa akşam katılmak zorunda olduğunuz davet için giyecek kıyafet olmadığı fikrine kapılıyor musunuz?
Böyle zamanlarda içinizin alışveriş isteğiyle dolup taştığını mı hissediyorsunuz?
Cevabınız evet ise panik yapmayın, geçici Gardırop Sendromu yaşıyorsunuz.
Gardırop sendromuna yakalanmanız mesleğinizle alakalı değildir asla. Bu sendrom için kadın olmanız yeterli bir durumdur. Hangi meslekten olursanız olun bayan iseniz bazı sabahlar manzara bellidir. Siz dolaba bakarsınız dolaptaki kıyafetlerde en sevimsiz halleriyle size.
Öyle ki bu sendrom sizin işe geç kalmanıza neden olurken, bazen de gideceğiniz davetten bile vazgeçme noktasına getirebilir.
Aynada baktığınız görüntüyü beğenmemek bir yana, kullanacağınız aksesuar detaylarıyla da çıldırma noktasına gelebilirsiniz o anda. Çanta ayakkabıya uymaz, uyan ayakkabı da yağmur yağdığı için giyilmez mesela.
Bu çaresizlik listesini uzatmak mümkün.
Aslında bu çaresiz anlarda bilinçaltımızda ki seçimimiz bellidir ve bu seçim bizi genellikle içinde bulunduğumuz ruh halinden de kurtarır. Nedense bu rengi giyiyor olmak her şartlarda güven verir ve biz bu durumlarda hep ‘’ Siyah ‘’ giyeriz.
Siyah aslında bir toplum tabusu olmaktan öteye geçmez. Bilmeyiz aslında siyah giyerken, nedenlerimizi sorgulamayız hiç, çekingenlik midir yoksa farklı olmaktan korkmak mıdır seçimimizin nedeni?
Peki yüzleşseydiniz siyahla sonucu neler olurdu?
        Aksam gideceğim daveti, haleti ruhiyem sayesinde kâbusa dönüştürmek üzereyim. Ne kadardır gardırobun önünde zaman geçirdiğimi bilmiyorum ama hala bir sonuç elde edemedim.
" Erkek doğmalıydım kesinlikle, hayatım dolabımdaki pantolon, gömlek, ceket, kravat arasına sıkışmalıydı. " diye söylenirken emin olduğum tek şey sadece siyah giymem gerektiği.
Bu kararımı çözüm de saymıyorum aslında; çünkü davet söz konusu oldu mu bayan giyimi elbise ve bu elbise pek tabii siyah olmalı. Bu bir toplum tabusu ve ben her ne olursa olsun bu tabuyu yıkmamalıyım.
İtiraf etmeliyim ki böylesine bir çaresizliği sevgilimden ayrıldığımda bile hissetmediğime eminim.
Küçücük bez parçasının gücü beni, saatlerimi, psikolojimi esir alıyor resmen ve ben hiçbir yere sığmayan, bir ömre yetebilecek kadar kıyafetlerin arasından seçim yapamıyorum.
Sorularım, endişelerim, korkularımla dolaba bakıyorum başlıyorum sorularımla boğuşmaya                                                   -
Ya fazla abartılı kalırsam, bu elbise ile pantolon mu giysem, vintage havası var hem?
- Yok ya hiç olmaz.
- Peki ya bu?                                                                                                                --
Hayır, bu asla olmaz spor kalır herhalde, zaten bu kıyafetle kullanacağım çantanın tonu               ayakkabımla tutmuyor. Hem zaten ben pırlanta küpelerimi takmak istiyorum.
- Of ya saçlarım?
Tüm bu sorularımla boğuşurken en azından rengimin siyah olması ve ben bu seçimimden dolayı kendimi yalnız hissetmeyeceğimden emin olmam içimi ferahlatmaya yetiyor.

Bitmeyen, saniyeler içinde ardarda sorulan sorular kafamın içinde konuşan bir başka ben. Gardırop sendromunun tam ortasında çözümsüz haldeyim.
Bu psikoloji ile kendimi gargamel gibi hissetmeye başlamam da cabası.
Delirmek üzereyim derken delirdim işte bir gün.
Önce neden siyahi seçtiğimi sordum kendime ve siyahi seçerek neleri bastırmak istediğimi.
Cevaplarım alengirsiz ve net.
O an farkettim ki ben siyahın altında sıradanlaşmak istiyorum ve tabuları sorgusuz kabullenmek farklılığı aramaktan rahat geliyor.
Farklılığı aramak bir yana dursun ben içimdeki özgüveni hapsettiğimi bilmiyordum o zamana dek. Güvensizliklerimi siyahın altında ezmek isterken asilliğimi ona borçlu olduğumu zannediyorum.
Siyahtan ve onun giyilesi zorunluluğundan vazgeçtiğimde daha özgür olduğumu farkediyor, rahatlıyorum.
Gardırop sendromuna karşı reçetem hazır renklerin pozitifliğine kendimi bırakıyorum.
Bence sizde farklılığınızı arayın, kendinize ses verin ve bırakın içinizdeki renkler hayatınıza yansısın.
Renklerle barıştığınızda dolabınızda mutlaka giyecek kıyafet bulacak bunun rahatlığına alışacaksınız.
Renkli ve sendromsuz günler sizinle olsun.

4 yorum:

  1. Buketcim yazını çok beğendim.Bir bayan olarak bahsettiğin sendromlara kapılmayan varmıdır bilemiyorum.Gerçekten birçoğumuz bazen veya herzaman içimizden geldiği gibi değilde gideceğimiz yere uygun olurmu olmazmı endişesiyle kıyafet seçiyoruz.Bu belki özgüvenimizin eksiliğinden,belki toplum baskısından belki de biraz önyargılı oluşumuzdan.Gerçekten de gardroplarımız ağzına kadar giysi doluyken giyecek hiç birşey bulamamak bundan kaynaklanıyor olabilir,birde illaki siyah tutkunluğumuzdan.Bence de buket'cim renklere fırsat vermemiz gerekir,özgürce....

    YanıtlaSil
  2. :)))
    Sürekli inişli çıkışlı düşünüp, kaos haline gelen ne varsa akılcı yollar bulup çözerken nasıl olup da böylesine bir olayın içinden çıkamadığımıza anlam veremiyorum doğrusu.

    YanıtlaSil
  3. Bu sendrom gecmez cunku insanlarda begenilmeme korkusu hakim maalesef. Kim diyorsa " Ben kendim icin giyiniyorum " kendini kandiriyor demektir. Ve ya karsisindakini kandiriyor ama kendine inandiramiyordur. Her insan begenilmek ister iste bu sendromun altinda yatan sebep budur.Tabi bir de ozguven eksikligi sizlerinde soyledigi gibi:)) Ana fikir kadinlar kadinlar icin giyinirler . En guzel ben olmaliyim egosu her kadinda vardir kimse bunu inkar edemez :)

    YanıtlaSil
  4. Ah bir egodan vazgeçilebilse zaten...
    Tamamen katılıyorum sana ;)

    YanıtlaSil